seni dalından kırılmış bir nevruz gibi
dikeninden kanayan yaban gül gibi
dili bozuk hüznü revan ak ağaçlar arasında
kurumuş nehir yataklarında yitmişliğimdir
kirletebilirim ellerimi yokluğunla yıkadıkça
bulanık beyaz ağuyla susuyorum
kapılar kapanıyor sokağa çıkmak yasak
eylül eylül bakıyorsun ardımdan ıslak
kim bilir hangi bozuk saatin akrebindeyiz
yüzümde bir gülümseme ağlamalardan beter
yırtık bir mektup gibiyim beklentiye aykırı
kırıp atacağım bu şişeyi kim basarsa bassın üstüne
kaskatı kesilen hayatlar bildiğimdir
yazın-bu bildirimdir ansıyanlara
bardakta kalan suyun çöl özentisi
boğazlanmış göllerin irkilişidir
seni boynundan vurulmuş kör ceylan gibi
mayınına aşık bir batık gibi
uzamış parmaklarımla değmesiz ve umarsız
yanlış bir zamanın takvimi gibi
mevzilenmiş bir gök bu büsbütün bize karşı
tuz buz olmak kalabalık sayılmıyormuş