Blog, Söyleşi

Aylin Tamakan Nergiz’le Söyleşi / Deniz Dengiz

1977 İstanbul doğumlu. Ancak aslen Arnavut. Asıl mesleği Uluslararası Lojistik Satış ve Pazarlama Müşteri İlişkileri Yönetimi. Bakırköy’ün Yeşil Marmara gazetesinde iki yıl çalıştı. Ortaokul yıllarında Aganta Christie’nin Kırık Ayna romanını okuduktan sonra hikâyeler yazmaya başladı. Daha sonra şiire yöneldi. İlk kitabı Tendeki Gölge Haziran 2020’de Artshop Yayıncılık, ikinci kitabı ise Algos’a Ağıt Eylül 2021’de Klaros Yayınlarından çıktı.

Kendini kısaca tanıtır mısın, şiire nasıl başladın, şiir senin için ne ifade ediyor, şiirde neler yapmak istiyorsun?

Aylin Tamakan Nergiz :1977 İstanbul doğumluyum. Ancak aslen Arnavutum. Asıl mesleğim Uluslararası Lojistik Satış & Pazarlama ve Müşteri İlişkileri Yönetimi. Bu süreçten önce Bakırköy’ün yerel gazetesi olan “Yeşil Marmara” Gazetesinde iki yıl çalıştım. O zamanlarda da birkaç yazım yayınlanmıştı. Sene 1996 ve ben “Gürültü Cinselliği Köreltiyor” diye bir yazı yazmışım :))

Ortaokul yıllarında Agatha Christie’ nin Kırık Ayna romanını okuduktan sonra hikâyeler yazmaya başladım. Ancak istediğim gibi gitmeyince şiire döndüm. Aslında içindekileri hikâyelerle değil şiirle anlatabilmenin ruhumla daha çok özdeşleştiğini gördüm. Ve şiirle olan hikâyem o zamanlar başladı. Lise de devam ettim. Sonra araya hayat mücadelesi girince ara verip şiirlerimi zaman zaman günlük olarak tutmaya başladım. Yıllar sonra da o tüm biriktirdiklerim bugün iki kitap olarak elimde duruyor.

Önce dergilere şiirler göndermeye başladım. İlk olarak Aralık 2019 da Artshop Yayıncılığın Cemal Süreya Ölümün 30. Yılı anısında düzenlene bir antolojide “Sar(m)aşık” adlı şiirim yayınlandı. Hemen akabinde Edebiyatist Dergisinin yine Cemal Süreya’nın konu olduğu Ocak Şubat sayısında “Cam Çatlaksa Kıracaksın” şiirim yayınlandı. Ardından yine Artshop Yayıncılığın Ağustos 2021 de “Benidrom İstanbul 2020 Türk Şairler Seçkisi” nde “Kızıl Orman” adlı şiirim; Türkçe, İngilizce ve İspanyolca olarak yayınlandı. Ve sonrasında şiirlerim Kıyı’da dergisinde bir kez Edebiyatist ve Münzevi dergilerinde birkaç kez yayınlandı. Hee bu arada Klaros’un bu ayki “Yazarla ve İntiharlar” temalı sayısında da “İçimdeki Beni Ben Öldürdüm” şiirim yayınlandı.

Sonrasında da ilk kitabım Tendeki Gölge Haziran 2020 de Artshop Yayıncılık, ikinci kitabım ise Algos’a Ağıt Eylül 2021 de Klaros Yayınların’dan çıktı.

Daha sonra da şiirin yanı sıra tekrar kısa kısa öyküler ve deneme yazıları yazmaya başladım. Klaros Yayınlarının çıkardığı Şeçkin Zengin’in Şeytan Diyor ki seçkisinde “Uçurum”, Çaresizlik seçkisinde

” Hayatta İlk gün ve yine Seçkin Zengin’in “Oyuncak Kasabası” adlı seçkisinde “Yasemin” adlı deneme yazılarım yayımlandı. Mart 2021 den bu yana da KILTABLET Öykü Fanzin’in de RUHLARIMIZI YÜZÜYORLAR BEDENLERİMİZDEN, YABANCI İPEK BÖCEĞİNE SÖZ, HAYATIN KOVUĞU, Bİ’SUSSANDA UYUSAK adlı öykülerim yayınlandı.

Belki de kendi içimizdeki karmaşıklığı çözmek için yazıyoruz şiiri yahut kendi ahengimizi kendimizden başka birilerinde bulamadığımızdan. Tüm hayallerimizi, hayatlarımızı şiirin içinde yaşıyoruz.

Yargılanmadığımız, ket vurulmadığımız, özgürlüğümüzü doya doya yaşayabildiğimiz tek yer yazmak sanırım.

Şiir; benim için hayatta salt sevgi ve mutluluğun var olduğuna hep inanma çabası içinde, yaşamın gerçeklerini içten içe fark edip, getirdiği acılar ve yozlukların arasında kendi varlığımı hissedebilmek adına sessiz haykırışlarımı özgürce yapabildiğim sığınağım. Yani; Hayat ve insanlarla arama koymaya çalıştığım mesafenin yolculuğu bir nevi.

Kitabın, tek bölümde ‘Algos’a Ağıt ‘ isimliyle toplam 23 şiirde oluşuyor, bu kitapta şairin derdini sormak istiyorum?

Aylin Tamakan Nergiz : Aslında buradaki tüm derdim öncelikle hayat ve insanlarla sonra da bu düzene bir türlü tutunamayan kendimle. Yaşadığım çelişkilerimle. Boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor bir türlü. Son zamanlarda sürekli kendime söylediğim gibi; Sığamıyorum, sığdıramıyorum bu dünyaya kendimi. Kalbim kafesine, ruhum bedenime,

aklım canıma sığmıyor. Kendime bile ağır geliyorum artık, adil olmayan bu düzenin içinde bastırmaya çalıştıkça öfkemi, kendi kendime bir labirentin içinde dönüp duruyorum.

Yaşama olan bakış açımı, kızgınlığımı, sitemimi, serzenişlerimi, kendime kızarak bastırmaya çalışıyorum. Algos’a Ağıt’ ta kendi içimdeki uğultulardan olan yorgunluğumun ve hiçbir şey yapamıyor olmanın sıkıntısının kelimelere dökülüşü…

‘Algos’un Sanrıları’ şiirinde ‘Birbirimize akıtalım zehrimizi diyorsun Sevgili-m…’ bu dizelerden yolla çıkarak aşk konusunda neler söylemek istersin?

Aylin Tamakan Nergiz : Aşk konusu çok geniş ve derin bir konu. Saatlerce sayfalarca anlatabilirim. Yaşamım boyunca her şeyin özünü aradım. Aşkın, sevginin, mutluluğun ve yaşamın. Özellikle de aşk ve sevginin. Salt sevgi ve salt mutluluk hep rotam oldu. Sanırım şu zamanda yanlış bir rota tutturmuş olmalıyım ki buldum dediğim her anda alabora oldum. Ama ona rağmen hiç vazgeçmedim aşktan. Aşk sadece kişiye hissedilen bir duygu olmadı benim için. Ağaca, çiçeğe, börtü böceğe, yağmura, buluta, insana, özgürlüğe, anlaşılabilmeye her şeye aşık olabilmek benim için. “Birbirimize akıtalım zehrimizi diyorsun Sevgili-m” e gelirsem; evet iyisiyle kötüsüyle, tatlısıyla zehriyle, yanacağını bile bile tüm benliğini vererek, karşındakinin sevgisi ile “birlikte” bütünleşip tutkuyla teslim olabilmektir AŞK benim için. Yani;

Aşk, tutkudur. Tutku duyduğum her şey de AŞK.

Tutku, bilinmeze gebe bakire anne gibidir, sabah doğan güneşin o ilk ışıkları gibi dinç tutar insanı.

Aşk’a tutkuluyum, tutkuya aşık.

Ağaca, çiçeğe, denize, dağa, taşa, Ay’a, hayata, insana, şiire, rakıya, şaraba, sigaramdan çıkan serseri dumana ve dahasına…

‘Bir avazda haykıracağım aşkını Algos, / gök gürültüsü gibi düşeceğim ruhuna / kıyının dalgalara teslim olması gibi / doğuracağım günahkâr çocuklarımızı‘ dizelerinden yolla çıkarak ‘ acı hissetmek’ senin için ne ifade ediyor?

Aylin Tamakan Nergiz : Bunu müsaadenle bir şiirle açıklamak istiyorum.

“Gönlümün yaralarını kına yapsam avuçlarıma

açsam ellerimi arşına

saçlarımı okşar mısın Tanrım…?

Sen de ağıt yakar mısın benimle?”

Hayat ve insanlar maalesef artık çok acımasız. İnsana, doğaya, kadına, çocuğa, duygulara, ahlaka, geleneklere, sevgiye, saygıya, insanlığa dair bu kadar acımasız bir dünya da Tanrı’nın da saçlarını okşamadığını hissetmeye ya da düşünmeye başladığın vakit içindeki acı daha da dayanılmaz bir hal alıyor. Bir avazda haykıracağım biriktirdiklerim var mesela. Kalbimi kanata kanata sustuklarım belki değerler diye konuşmadıklarım. Acıyı hissetmek, kendi yarana tuzu kendin bastıracak kadar çaresiz hissetmek, bu kısır döngünün çemberinde debelenip durmak benim için.

Yaşadığın coğrafyanın şiirine yansımasını anlatılır mısın kısaca?

Aylin Tamakan Nergiz : Bana ne kadar cüretkâr yazıyorsun diyorlar hep. Çünkü bahsetmek istediğim bu, yaşadığımız coğrafyanın kadına/ kadın şairlere bakış açısı. Şiirlerimde de çoğu kez söylemek istediğim, anlatmak istediğim de bu. Geçmişten günümüze dek baktığımızda kadın şairlerin sayısı çok daha az yahut duygularını ifade edebilen kadın şairler parmakla sayılacak kadar az. Yıllardır kadının pek çok şeyde olduğu gibi şiirde de bastırılması. Duygularını rahatlıkla ifade edebilmelerinin bedelini çoğunun intiharla sonuçlandırması.

Örneğin erkek her daim ve her şartta duygularını, arzularını, taleplerini rahatlıkla ifade edebilirken; kadının sürekli “ayıp” kisvesi altında duygularını, arzularını, sevdasını dile getirilmesi sürekli bastırılıp engellenmiş. Hala da öyle… Velev ki bastırmadınız yazdınız ya histerik oluyorsunuz, ya ayıp bilmez, ya etrafınıza onlarca erkeğin dolduğu ya da tu kaka diyerek kaçıştığı “kadın”…

Oysa kadın da insan değil mi? Bir erkeğin yediği, içtiği, uyuduğu, sevdiği gibi tüm insani duygulara sahip değil mi? Yemek, içmek ve uyumak hayatımızı idame ettirebilmemiz için olmazsa olmazı değil mi? Aşk, sevgi ve bunun getirdiği gayet doğal ve insani bir duygu olan birleşme arzusu ve içgüdüsü sadece erkeğe mi verilmiş? Hayır. O zaman neden erkek bunları dile getirebiliyorken kadın bu duygularını dile getirmekten ve yazmaktan yoksun kalsın ki? Ayrıca bu anlamsız baskı ortadan kalktığında, kadınların bu tür duyguları çok daha iyi sentezleyeceğini ve yazılabileceğini düşünüyorum. Bana gelirsek; cümle alem / el alemin cümlelerini önemsemeyi bıraktığımdan beri bulunduğum coğrafyayı göz ardı ederek içimde hissettiğim, gözlemlediğim ya da olması gerektiğine inandığım her duygumu ve düşüncemi yazabiliyorum artık. Şiirlerimde; üzülebilirim, mutlu olabilirim, neşelenebilirim, sevebilirim, nefret edebilirim, isyan edebilirim hatta sevişebilirim… Bu kalemi diğerlerinin elinden alıp yeniden yazmaya başladığım kendi hikâyem… Bu benim hikâyem…

Yarım kalmış aşklar, içindeki çocukla, hırçın bir deniz gibi yalnızlıkla hesaplaşmanın, geçmişi zemin edinen, gerilimi hiç düşmeyen bir şiir diye okudum şiirlerini ‘Hırçın bir deniz gibi dalgalanıp alabora etmek istiyorum / tüm acı verenleri…’ diyorsun, bu konuda neler söylemek istersin?

Aylin Tamakan Nergiz : Az önce de bahsettiğim gibi yaşamın getirdiği onca kaygının içerisinde, merhamet ve vicdan duygusundan yoksun, kendi menfaatleri doğrultusunda yanınızda olup işi olunca gelenleri işi bitince gidenleri, giderken tüm enkazı omuzlarınıza bindirip giden insanların verdiği acıları yok etmek istiyorum evet. Siz o içinizdeki en nadide bahçenizi açıp bin bir renkli çiçeklerinizi ve içinizde koşturan küçük çocuğunuzu gösterdiğinizde, kimse o çiçeklere bir tas su döküp besleyeyim, o çocuğun sevincine, oyununa ortak olayım, bu bahçede birlikte mutlu olabiliriz demiyor. Her gelen koparıp gitme peşinde. Siz dayanamayıp “yaa bak bir tas su da sen mi döksen” dediğinizde, bunu yapmak işlerine gelmeyince de bahçenizi yakıp yıkıp talan edip gidiyorlar. Sonra içinizdeki o çocuk dizleri hep yaralı kalıyor. Sevgiliniz, eşiniz, arkadaşınız, dostunuz, kucak açtığınız insanlar… Sizin senelerce uğraşıp yaptığınızı bir günde yok edebiliyorlar. Sonra yaşama dair tutunacak hiçbir dal bulamayınca; şiire, yazmaya tutunuyorsunuz. Siz yalnızlığınızı iyileştirmeye çalıştıkça onlar körüklüyorlar…

‘çocukluğum mu dedin? / kalbim yara bere içinde ruhum desen tarumar / dizlerimin yarasını istesem de saramaz zaman dediğin yalan…’ dizelerinden yola çıkarak ‘Algos ve Azize’ hakkında neler söylemek istersin?

Aylin Tamakan Nergiz : Algos ve Azize, birbirlerini güzel tamamladılar. Seneler sonra birbirlerini buldular belki. İkisi de tüm sokakları yıkılmış, talan olmuş savaş meydanında yara bere içinde yıllarca çıkışı arayan bir başına kalmış çocuk gibiler. Kendilerine uzatılan çiçeği bile pimi çekilmiş bir bomba sanıp çekinen, adım atmakla atmamak arasında bocalayan ama hayatın onca karmaşasına rağmen kendilerine uzatılacak bir şekere bile tekrar gülümseyip kucak açacak kadar güzel ve umutlular…

Son olarak kimleri okur, kimleri bize önerirsin?

Aylin Tamakan Nergiz : Sappho, Rainer Maria Rilke, Dostoyevski(ders olarak okutulmalı bence) , Gogol, Hermann Hesse, Bukowski, Füruğ Ferruhzad, Anne Sexton, Gülten Akın, Ayten Mutlu, Cemal Süreya, Ahmed Arif, Cahit Zarifoğlu, Ahmet Günbaş, Bahadır Bayrıl, Gülçin Yağmur Akbulut ve pek tabi ki Deniz Dengiz… Say say bitmez ki… 🙂

Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir