-
HEYBET AKDOĞAN – BİREY İNSAN
Beğenilmeyi arzu etmemiz yeni bir şey değil. İç güdülerimizin kontrolden çıkması yeni ve dikkat çekici. Parçası olduğumuz toplumdan sıyrılarak (sivrilerek) bizi tarif eden modern kültürün sebep olduğu bir sonuç bu. Bütün parçalar bir arada anlamlıyken, dağılan parçaların anlamsızlığıyla şekillenmiş yeni bir yapı bozumun biçimiyiz. Yapbozun her parçası kendi başına bir anlam ifade etmiyor oysa. Onu anlamlı kılacak, varlığıyla bütünde eksik olan boşluğu doldurabilmek. Hayat bir kompozisyon ve bizim için anlamlı en önemli amaç, o küçük; fakat hayati boşluğu doldurabilmek. İçini doldurmamız gereken boşluk derinleşirken, modern dünyanın çekim gücüne kapılmışız. Bizler için kurgulanan moda ve trendler, gayretimizi başkalarına beğendirmek için yönlendiriyor. Sadece beni beğensinler ya da her zaman gözler benim üstümde…
-
HEYBET AKDOĞAN – YİNE BİZE AYRILMIŞ TÜM KIYIMLAR
yitik bir yaşamın peşinde umudum ses kırıkları arasından geçiyorum yıllar yılı kimselerin konuşamadığı sözcüklerle cinnetim suskun vahşet görmüş çehrelerle tükeniyor tüm zamanlar buldum mu bulduk mu kafdağı’nın ardını pepuk kuşunun gözlerinde biriken acılar mutluluğun burçlarına damlıyor yeni kıyametler birikiyor ah kan soluyan kalbim yine bize ayrılmış tüm kıyımlar sınır boylarında uzayan yolların gölgesinde ölüm gövdeme dolanıyor güneşin ve ayın ecelsi ışıklarıyla sabır ruhuma kırbaçlar vuruyor umut yine ardında olduğum hep aynı kahır aşka yanmış dilim her sözünde ezelden beri bize uğramayan barışa hasretim diyor
-
HEYBET AKDOĞAN – SENİ SEVMEK
seni sevmek ruhumun en saklısıydı kuytu bir aşkın içine düşercesine öykünürdüm nazına yağmurun yalın akışında soyunurdu ateş zerdüşt aşkıyla gözlerimi kapatıp teslim olurdum yazgına zamanı uyutan gecenin sessizliğinde yeryüzü ölüm kokardı bir salkım dalında kırılırken sevmeler vuslatı bağlardım kuyruklu yıldızlara dudaklarım çürüyene kadar sana aşk derdim efsaneler dökülürdü dilinden âdem’in havva’yı ararken özlediği cennetim sendin
-
HEYBET AKDOĞAN – DECCAL AĞZI AŞKI KEMİRİYOR
taşı yontan ellerim ölüme bir mezar taşı dik saflığını yitirmiş bu hayatta toprağa geri dönmek kirletilmemiş tek yerindir gözyaşlarının sağanakları yeryüzüne damlayan insan güneşi önüne kat korkma karanlıktan ay elbet gelir arkandan acının sızlattığı yüreğine dualar okuyan dostum aydınlık vicdanın tılsımında sıkıştırılmış dört duvarlar arasından kalbinle aş aşılmaz sanılan engelleri duy çağın çığlıklarını can veriyor inançsızlar savaşların atlasından siliniyor insanlık paylaşılmayan her şeye ağıt oluyor her kelime ölümlerin devamı oluyor her isyan gökle yer arasında nefes nefese dudaklar deccal ağzı aşkı kemiriyor sen huzuru ve yaşamayı göklerde arayan kuş bir kanadında yeryüzü için çırp
-
HEYBET AKDOĞAN – HEGEMONİK KÜLTÜR VE MEDYA
Küreselleşme süreci ciddi boyutta kültürel değişimlere neden oldu. Anglo-amerikan hegemonik kültürel yapının evrensel hâle gelmesi, bu kültüre karşı direnç gösteren yerel kültürel yapıları ortaya çıkardı. Hegemonik kültürde sürece yönelik en önemli rolü ise, yine küresel anlamda değişikliğe uğrayan medya oynuyor. Küresel medyanın yeni yapısının piyasa ilişkileriyle bütünleşmesi, teknolojik alanda medyaya sağlanan imkânlar, kültürel alanın yeniden düzenlenmesine ve hegemonik kültürel sürecin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor. Bu sayede medya, zamanı ve mekânı yeniden şekillendirerek kültürel alan dolaylaması yapıyor. Hegemonik kültürel alan çok kültürlü bir ortamda gelişiyor. Hegemomik kültürel yapı, içindeki kültürel farklılıkları ve muhalif yapıları evcilleştirerek ilerliyor. Hegemonik kültür atmosferinde anglo-amerikan yapının; Beyaz Protestan Kültürü’nün özelliklerinin çeşitli ifadelerle gösterildiği ve devamlı üretildiği çalışmalar…
-
CEMAL KARSAVRAN – YARIM KALAN ÖZLEMLERDE
yıllar vardı gözbebeklerinde her gün biraz daha büyüyen hayat sığmıyor ki yıllara geçiyor yaralar iz bırakarak yasamak insan olarak özlemleri olur yapmaktır küçük mutluluklarla yaşamak yaşamanın farkına varmaktır paylaşmaktır yıllar içinde her gün yeni bir umut sen eksik kalma mutluluklar içinde kendini var say hayat merdivenlerinde yalnız değilsin koy elini yalnızlığı hisseden yüreğine bul kendini kendinden öte yıllar alıp götürse de yılları daha yaşanacaklar var yarım kalan özlemlerde
-
AYHAN SARI / GİTTİ Mİ GELMEZ
Yalnız bir öfkede çoğalır umutsuzluk Kayıp benliğin sokaklarına yansıyan Kara çarşaflı yürüyüşleri vardır Görünmez Aydınlığın isyan noktasında Kenar mahalle itleri gibi Uyuz uyuz dolaşır harman misali Dili dışarda Hırlak Ve aç Yorgundur Güdülmez Menderesin deltalarında yetişir Fırat’ın vadilerinde tepişir Sürülmemiş tarlalarda elde kürek Çığırır türküsünü Sessizliğin sağanağında Ağıttır acılı Kan tükürür içten içe Bozlaktır ağlamaklı Gelenektir adettir Zeybektir heybetli Kaybolmaktan korkar İçti mi de üstüne gidilmez Yılkı atıdır yeleli Bu geçinilmez halleriyle Binilmez Kara basmalı dondur ayazda Üstüne giyilmez Terslenmiş tazecik ağlayan gelindir Gülünmez Gitti mi geri gelmez kör olasıca Gitti mi gelmez
-
Filtresiz Dergi 8. Sayı
Filtresiz Dergi 8. Sayı
-
ÇAĞLA NALBANTOĞLU İLE SÖYLEŞİ / FEYZA MENTEŞ -Bölüm 2
11.) Deneme türünde yazan yeni yazarlara kitaplarını oluşturmaları sürecinde onlara bir tavsiye vermek ister misiniz? Aslında kimsenin tavsiyeye ihtiyacı yok, olmamalı da. Herkes, yolunu kendi başına inşa etmeli ki yarın bir gün o gürültülü kalabalık kaybolduğunda kendi ışığı yetsin, yolunu aydınlatmaya. Temel düşüncem bu olsa da elbette dosya oluştururken yapılması ve yapılmaması gerekenleri sıralayabilirim. Bunların bazıları genel geçer kurallar, bazıları tamamen benim tercihim. Öncelikle, kitap yazmaya başlamadan önce ”Bu kitabı yazmamdaki motivasyon ne?” sorusunu, mümkünse en az birkaç ay kendisine sık sık yöneltmeli. Dosya çalışması yapmaya kendi türünün dışındaki eserleri okuyarak başlamalı, hep deneme okursanız sıkıcı denemeler yazmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz çünkü. Ardından ve çokça sözlük okumalı. Kelime…
-
HEYBET AKDOĞAN – SANA GELDİM BEDRANA
sırlanan günlerin simli anlarından ruhuna soyunan şiirlerle sana geldim bedrana son saatlerimizdir bitti sevdalar zamanın busesinden ihanetler gülümsüyor bedrana artık kalmadı kırlangıç muştuları hüzün sedasının aksidir dehrin sesimizle imsiz anılardan davetsiz bir misafir gibi sana geldim bedrana aşkın aşka özlemiyim yüzümde çıplak acılar buz tutmuş yüreğimin yangını erimemiş kar taneleriyle vuslatı gergefleyip üşümüş bir çocuk gibi sana geldim bedrana