Blog, İnceleme

BURAK SEDAR ÜLKER / GELENEKÇİLERE RAĞMEN İNTERNET

İnternet de su gibi, yemek gibi yerini aldı hayatımızda. Varlığı bir dert, yokluğu bin bir. Sağladığı faydalara öylesine alıştık ki, sadece zararlarını dillendirir olduk. Özellikle ‘baby boomer’ dediğimiz ’46-64′ arası doğumluların -bizim ülkemizde çıtayı 85lilere kadar çekebiliriz- diyalektik olarak ele aldıkları bir konu. Genç kuşakları da ‘biz böyle miydik?’ sorularıyla daraltmayı severler. Aslında bu cepheyi oluşturmalarının tek sebebi, alışkanlıklarının tersine karşılaştıkları yenidünyadır. Genç kesimin internet aracılığıyla oluşturduğu kültürün, kendi dünyalarıyla uyuşmuyor olması bu durumu reddetmelerine sebep oluyor ve ‘benden olmayan, hiç olmasın’ edası kuşak çatışmasına yol açıyor. İnternetin varlığının sebep olduğunu düşündükleri problemlere, cevap niteliğinde birkaç konuya değinmek istedim. Sanatın, felsefenin, sporun ya da politikanın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladığını ve internetin, insanları yozlaştırmanın aksine hayatlarını daha da anlamlandırdığını düşünüyorum. Bilgiye daha kolay erişebilmek toplumun zararına mıdır? Sosyal medya, günlük hayatımızda ki bazı davranışlarımızın anlamlarını yitirmelerine mi sebep olmuştur?

Bilgi, yeni kavuştuğu akla her zaman huzursuzluk getirmiştir.

Toplum farkında olmadığı yanlışlara alıştırılabilir, bulunduğu içler acısı durumu standart olarak kabullenebilir. Bu durumdan şikâyetçi olmayacak rejimler, halkın gelişimini de engellemeye çalışır. Müfredat, rejime uygun hale getirilir ve geleneksel medya, halkın kendi durumundan memnun olacağı şekilde düzenlenir. Zamanla halk yozlaşır, doğruları duymak istemez ve değişimden dahi korkar hale gelir. İnternet herkesin evine girdiğinde değişim baş gösterdi. Bilgiye daha rahat ulaşabilmek, halkın kendi gerçekleriyle de yüzleşmesine vesile olmuştur. Bir kısım başkalarına fırsat vermeden kendi kendini manipüle etmeye başlarken, diğer kısım ise yanı başındaki hayatı yaşamayı reddeder, o örneklerden biri olmamak için talepkâr hale gelir. Diğer insanların yaşadıkları hayatları, hobilerimiz ve şikâyetlerimiz arasında ki uçurumu görmek bizi farklı bir bakış açısına sürükledi. Ortada bir problemin olduğunu anlayınca, problemin kaynağını aradık. Artık 12 yaşındaki bir çocuğun bile yaşadığı ülkede ki siyaset dünyasına hâkim olmasının sebebi de, problemlerinin kaynağına ulaşabilmesidir. Dünyada eğlence sektörünün skalasının vardığı noktanın da, bizim bu havuzdan nasiplenebildiğimiz ufak noktanın da farkındayız. Gençliğin bu duruma karşı takındığı tavrı dile getirmeleri, genelde kendinden yaşlı insanları karşılarında bulmalarına sebep oluyor. Bu ortamlarda verilen öğütler genelde gençliğin sıkıntıya alışmalarına ve hadlerini bilmelerine yönelik oluyor. ‘Ben yaşadım, sen de yaşa’ mantığıyla, kendi kurdukları realiteye bağlı kalınmasını ve sorguya yönelik konuşmaların da yok olmasını istiyorlar. Bürokratlar görevleri mahiyetinde halkı idare etmelidir ama gelişmeyen ülkelerde hizmet anlayışı tam tersi hale gelir. Bugün içinde bulunduğu duruma olan şikâyetini bir şekilde dile getirmeye çalışan insanların karşısına da bu tarz bürokratlar ve bu bürokratlara hizmet eden insanlar çıkar. Argüman olarak sundukları her şey bir yalandan ibarettir ve bu yanlışlara itimat göstermeyen insanların sindirilmesi için birlikte hareket ederler ama internetin çocukları her zaman daha güçlü olacaktır.

İnternetin getirmiş olduğu ulaşılabilirlik, halkın belirli bir kesiminin uyanmasına dolayısıyla da bir kaosa sebebiyet verir. Bu kaos, uyananlar için bir kurtuluş savaşıyken, gelenekçiler için kökten çözülmesi gereken bir problemdir. Çoğu zaman insanların yanlışlarını fark etmeleri, o yanlıştan vazgeçmeleri için yeterli olmaz. Her gelenekçide görebileceğimiz klasik bir davranış biçimidir. Yanlış olduğunu fark etseler de, savunmaya devam ederler ya da suçu farklı bir sebebe yıkarlar. Yüce karakterlerinin böyle bir davranışı kabullenmeleri mümkün değildir ve bunu reddetmek için kendi içlerinde savaş verirler. Bu davranışların psikolojide incelenmeleri, cahiliyetle bağdaştırılabiliyor olmaları işin kolay tarafıdır ama koca bir neslin bu tarz insanlardan dolayı psikolojide incelenecek hale gelmesini de sakince karşılaşmamız beklenmemelidir. Gençliğin bunalımını, sinirini acımasızca internette kusuyor olmasının altında birçok gerçek vardır. Ya internet de olmasaydı?

Dünyayı zamanla parmaklarımızın arasına kadar indirgememiz, farklı kültürlerin oluşmasına da vesile oldu. Artık her platformun oluşturmuş olduğu bir profil mevcut. Ağırlık verdiğiniz platforma göre bir üslubunuz, bir gayeniz olabiliyor. Bu platformlarda refleks haline getirilmiş davranışlarımızın, günlük hayatta ki birçok hareketin anlamlarını yitirmelerine sebep olduğunu savunan bir kesim mevcut. Örneğin Twitter’da ki protesto yoğunluğundan dolayı sokakta ki sloganların etkisini yitirdiğini söyleyenler var. İnternette ki protesto yoğunluğunun, sokaktakinden fazla olmamasını istiyorlar. Protest dergilerin, e-dergiye dönüşmemesini istiyorlar. Oysaki protesto ya da fikir amacına ulaştıktan sonra nereden yapıldığının, nereden ulaşıldığının ne önemi var? Bu durumdan şikâyetçi olunması, bana işin içinde farklı kaygıların olduğunu düşündürüyor.

Eskiden fotoğraf çekilecekleri için toplananlar, anı yaratanlar, zaman ve mekânın uygunluğuna göre makineyi ortaya çıkaranlar günümüzde fotoğraf çekilmenin bu kadar kolaylaşmasından şikâyetçiler. Fotoğrafın anlam kaybettiğini düşünüyorlar. Profesyonel fotoğrafçılarsa bazı röportajlarında aksine bu durumun daha da işlerine geldiğini açıklıyorlar, internette ki amatör çalışmaların yeni fikirlerin ortaya çıkmasında katkısı olduğunu ifade ediyorlar. Çekilen fotoğrafın anlamsız olması eldeki imkânla mı alakalıdır yoksa fotoğrafı çekenle mi? Sosyal medyada ki absürtlüğün sebebi, zaten önceden de içimizde bulunan gösteriş hevesi değil midir? Bunu dışarıya çıkardığı için sosyal medya neden suçlu olsun? Sahip olduğu lüksü, pahalılığı insanların gözüne sokmaya çalışanlar sosyal medyadan önce de yok muydu? Aynı şekilde her zaman var olan suçlardan artık haberdar olmamızın sebebini de internetin suç oranını arttırmasına yoranlar da mevcut. “Problem ortaya çıkmadıkça problem değildir” tavrıyla, interneti suçlamak pek akıl işi değil.

“İnternet demokrasinin en yalın halidir.” Bugün internet sayesinde her insan sesini duyurabileceği bir oluşuma dâhil olabiliyor, kitleler bilinçli şekilde hareket edebiliyor. Kadın hakları, hayvan hakları gibi birçok konuda yasaların yeterli olamadığı durumlarda, akışın yönünü değiştirebiliyoruz. Pozitif yanlarının olduğu kadar, negatif yanlarına da şahit olabiliyoruz fakat bu kadar zıt görüşün aynı anda var olabildiği bir ortamdan şikâyetçi olunmasını doğru bulmuyorum. Mark Zuckerberg’ün Facebook aracılığıyla ABD seçimlerini manipüle etmesini, internetin tehditlerinden biri olarak görenleri, manipüle edilmeye müsait insanlar olarak görüyorum. Hangi yolla olursa olsun sizi hangi şekilde yönlendirmeye çalışırlarsa çalışsınlar, sandığa attığınız oy size aittir. Eğer yönlendirilmeye müsait biriyseniz, yönlendiren kadar siz de suçlusunuzdur.

Sanatın çok fazla insana, daha kolay bir şekilde ulaşabiliyor olması daha çok eleştirilir eserin ve eleştirinin sayısını da çoğalttı. Beraberinde internetten önce ki eserlerin tamamı Leonardo’dan çıkıyormuş algısı oluştu. Zaman eserlerin çoğunu eler, geriye sadece kült olanları kalır. Daha önce eleştirilir ya da başarısız eser çıkmadığını düşünmemize sebep olan nedir? Hatta sanatın her tabakaya inmemesini dahi savunanlar var. Zamanında sırf halkla aralarında ki farkı göstermek için, sanatı kendilerine alet eden saray/şato insanlarının, günümüzde kendilerini elit olarak tanımladıklarını ve sanat söz konusu olduğunda da otoriteyi ellerinde tutmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu insanlar sadece maddi kaygılarından dolayı, kuralları belirlemek ve yönlendirmek isterler. Herkesleştikleri bu dönemde internete düşman kesilmeleri de öngörülür bir davranıştı.

Zamandan ve mekândan bağımsız, bilgiye en hızlı şekilde ulaşıyor olmamıza ve bilişsel evrimi hızla ilerletiyor olmasına rağmen interneti eleştiren bazı kesimleri ele almak istedim. Korkularıyla ve kaygılarıyla karşısına çıktıkları internet çağına rakip olamayacaklarını, bu kültürün daima ileriye taşınacağını düşünüyorum. Geçmişinde tutsak kalmış insanlara, geleceğin biz olduğunu hatırlatmamızın en güzel yoludur internet.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir