Deneme

  • Blog,  Deneme

    İRFAN ERDOĞAN / HALİL AMCAM 

    Almanya’nın Türkiye’den işçi istediği yıllardı. Babam ile Halil amcam gitmek için birlikte müracaat etmişlerdi. Bir süre sonra amcam Halil’in istek kâğıdı çıkmış babamınki ise çıkmamıştı… Babam, istek kâğıdına olumsuz cevap gelişine üzülmüş Halil amcam ise istek kâğıdının çıktığına üzülmüştü. Çünkü amcam “Ben gurbet ele gidemem ölsem de kalsam da köyümde kalırım ” diyerek Almanya’ya gitmekten son anda vazgeçmişti. Amcamın gitmek istemeyişi üzerine babam Halil amcama gidip “madem gitmiyorsun, istek kâğıdını bana ver de yerine ben gideyim bari” demişti (O dönemler istek kâğıdı çıkan birisi gitmediği zaman yerine bir başkası gidebiliyordu) ama amcam vermem diyerek Nuh demiş peygamber dememişti… Halil amcamın bu istemez tutumuna karşı babam üzülmüş haliyle ve bir süre…

  • Blog,  Deneme

    İRFAN ERDOĞAN / GÜLE GÜLE NURİ AMCA – ALMANYA GÜNLÜKLERİ

    Almanya’nın daveti üzerine Türkiye’den 1960’lı yıllarda işçi olarak Almanya’ya gelen ilk kuşak emekçilerimizdeki yaprak dökümü devam ediyor… İlk nesil emekçilerimizden Bingöl’ lü Nuri Yıldız amcamızı da kaybettik. Nuri amca uzun yıllar sanayide işçi olarak çalıştıktan sonra emekliye ayrılmıştı. Bu süreç içinde çeşitli sağlık sorunlarıyla da boğuşan Nuri amca artık bu sorunların ağırlığını taşıyamayınca aramızdan ayrıldı… Nuri amca çalışkan bir emekçi olduğu kadar toplumsal mücadeleye de duyarlı ve her zaman tereddütsüz yanımızda yer alan kıymetli bir büyüğümüzdü. Nuri amcayı, ömrünü sığdırdığı seksen dört yaşında kaybettik. Şairin dediği gibi yine de her ölüm erken ölümdür. Çünkü hangi yaşta olursa olsun ölüm ve kayıp insana acı verir… Biliyoruz, onu bir daha göremeyeceğiz artık.…

  • Blog,  Deneme

    HEY! TANIŞALIM MI? BEN HAYAT

    Hayat, o bir varmış bir yokmuş masallarındaki gibidir. Ancak çoğu zaman mutlu biteceğine inansan da hayat mutluluktan ibaret olmadığını da zaman zaman sana hatırlatır. Sen hayatın seyrine dalmış çayını, kahveni, şarabını yudumlarken dertler ansızın gelir çalar kapını. Hayır, zaman zaman böyle çat kapı gelmesine alışıksındır da ama gün gelir bir de yanında getirdikleri vardır. Sen daha nedir ne değildir demeden bakmışsın o süzülüp girivermiştir içeri. Oysaki sen, ‘aşinası’ olduğun müziğin ritminde gökyüzünde dans ederken, yanında getirdiği davetsiz dertler göğünü, göğsünü yerle bir eder. Öyle güçlü öyle beklenmedik bir fırtına eser ki göz gözü görmez olur ve kapkara toz bulutu ile kaplanır gökyüzün. Bir anda nefesin kesilir nefes alamazsın. Göğüs kafesin…

  • Blog,  Deneme

    Heybet Akdoğan / Hiçbir Yer

    Hayat diye algılanan savaşa ilk katılanlardan olmak için, yaşamı soyluca ezberledik. Artık nerede duracağımızı bilemiyoruz. Hangi mekânın içinde? Hangi gökyüzünün altında? Hangi düzenin yanında? Hangi kargaşanın kaosunda? Bilemiyoruz! Soruları çoğaltmak mümkün. Fakat tüm soruların aynı gerçeği yansıttığı bir hakikat. Kim olduğumuzu bilmediğimiz müddetçe sorular etrafında dönüp dolaşmak kaçınılmaz oluyor. Zaten kim olduğumuzu bilseydik, durmamız gereken yerde olacağımız muhakkaktı. Durumumuz böyle olmadığı için, soru işareti eklediğimiz tüm cümleler bizi ele veriyor. Kim olduğumuzu bilmiyoruz. Yerimizin neresi olduğunudabilmiyoruz. Kendimizi tanımlamakta kullandığımız aciz ve gizil cümleler, koskoca belirsizliğimizi ifade etmekten öte bir anlama ulaşamıyor. Bunun için kim olduğumuzu söylersek söyleyelim; o değiliz. Nerede durduğumuzu tarif ettiğimizde de, işaret ettiğimiz yerde değiliz. “KnutHamsun’un, Pan…

  • Blog,  Deneme

    DERYA CESUR – MASA

    Bazı şairler var, şiir falan yazmıyorlar. Yazı dilinde sohbet ediyorlar bizimle. Bir kır kahvesinde oturup “Bize iki çay ver oğlum!” dedikten sonra yaslanıp sandalyelerine, o gün başlarından geçenleri anlatıyorlar ötekine. Nasırlarından ve güzel havalardan dert yanıyorlar. Süheyla’ya nasıl vurulduklarından, konu komşu Fahriye Abla’dan, sütten yumurtadan söz ediyorlar. Bir de, üstüne koy koy dolduramadıkları masalardan… Mesela, masaya yaşama sevincini koyuyor adam. Anahtarları, pencereden gelen ışığı, ekmeğin ve havanın yumuşaklığını koyuyor. Dinliyor öteki, “Ben anlatsam bunları boş laf olur, adam sokağın gürültüsünden şiir yazıyor.” diye iç geçiriyor. Edip Cansever’in masasına diktim gözümü bu gece. Bisiklet ve çıkrık sesini, aklında olup bitenleri tek tek dizdiği o meşhur masaya iliştim. Her gelip geçen bir…