Sanat özünde insanı ele alır ve insanın ait olduğu toplumla ilişkisini kültürel özellikleriyle betimler.
İnsan yaşadığı her dönemde kendinin kim olduğunu sorgulamıştır. Bu sorgulamaya henüz kesin cevap/lar bulamamış insan, haddizatında sanatı da ürettiği andan itibaren sorgulayıp; sanatın da ne olduğuna dair kendi varlığı kadar kesin cevap/lar bulamamıştır.
Sanat fikri tıpkı insanın kendi anlam arayışı gibi insanı kamçılar, insanın sahip olduğu kültürü zorlar ve üretildiği her koşulu aşmaya çalışır. Sanat bir bakıma insanın kendisidir.
Uygarlıklar kuran ve uygarlıklar yıkan insanın her zaman düşünce dünyasını tetikleyen ruhtur, bilinçtir, iradedir.
Tarz ve eylem olarak insan eylemlerini kapsayan, tanımlayan kültür, düşüncenin sonsuz gücünü temsil eden sanatla kimliğini oluşturur ve varlığını sanatla ölümsüzleştirir. İnsan sadece sanat sayesinde düşünce ve duygularını üretir. Bu süre zarfında insan toplumsal olarak politik ve sosyal hiyerarşisini inşa ettikçe sanatın kültürel yapısı geniş anlamlar kazanmaya başlar.
Kültür, sanatın ne olmasına ve nasıl olmasına karar veren sosyal bir kurum gibidir.
Yaşadığımız çağda pek çok paradigmada olduğu gibi, bilimde ve kültürde elde edilen bulgular sanat anlayışlarına yansıyarak, onu nasıl bir kültürel paradigmada incelememiz gerektiği hususunda bizleri her zaman yönlendirmiştir. Modern toplumlarda sanatın maddi ve manevi varlığının dikkate alınması boşuna değildir. Çünkü sanat ve sanat eğitimi; kültürün içinde yaşayan toplumun duyguları, psikolojik ve sosyal gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
Sanat yaratıcılığı, aydınlanmayı, eleştirelliği ve kültürü kapsar. Bu bakımdan sanat toplumun kültürel yaşamında potansiyel bir güce sahiptir. Medeniyetlerin toplumsal alanda gelişmelerinin ve uzun ömürlü olmalarının altında yatan en büyük neden etkili sanat anlayışlarının olması ve güçlü sanatçı potansiyellerine sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.
Sanatın ortaya çıkması için sadece duygular yeterli değildir. Sanatın oluşabilmesi için düşünce ufku, mekân ve emeğin de olması gerekmektedir. Bu doğrultuda sanatın birey ve toplum içinde oluşturduğu olgular, toplumun ve onun kültürüyle bütünlük içindedir. Sanat bireyin, toplumun iç ve dış dünyası ile sürekli temas hâlindedir. Sanatın bu etkileşimi bir sanat eserinin ‘aurasını’ büyütmekle birlikte, sanata kalite, özgünlük ve özgürlük alanı açmaktadır. Sanatın kültürel fikrine ve kültürün sanatsal fikrine katkı sağlayan bu sosyalizasyon, sanatın entelektüel değişimlere açık olan yapısını ortaya koymaktadır. Böylelikle sanat için kültür, kültür için sanat düşüncesi sosyal yaşamın içinde modern bir aktivite olarak hareket etmektedir.
Sanat karakteri itibariyle kültürel hayatın içinde yaratıcılığı ve özgürlüğü ister ve bunu insan adına arzular. Sanatın bu özelliği aynı zamanda sanata evrenselliğini veren asıl yanıdır. İster yerel kültürde olsun ister evrensel kültürde olsun sanat, toplumsal hayatta biriktirilen, belirlenen ve tanımlanan her şeyin içinde bir referanstır. İnsanlık tarihinin tüm süreçlerinde sanat, kültürün bütün olanaklarından beslenmiştir. Kültürün içinde var olan sanat, günümüzün tek başına bir kültürel niteliğine dönüşmüştür.
Sanat insan duygusunun, düşüncesinin ve sezgisinin somut göstergesidir. Bu nedenle sanatsal etkinlikler kültüre olağanüstü derecede bağlıdırlar. Kültür ise sanatsal etkinliklerin toplum içindeki entegrasyonudur. Tolstoy’un söylemiyle, “Sanat insanları benzer duygular içinde bir araya getiren, insanlığın gelişimi ve mutluluğu için mutlak bir bütünleştirme aracıdır.”
Sanat gerek sanatçıyı gerekse sanatla ilgilenenleri kültürel olarak bulunduğu yerden daha ötesine götürür ve anlam yüklü güçlü bir dinamik yapı sunar. Bu açıdan sanatsal uğraşı büyük bir duygu birikimi ve aktarım gerektirir. Tüm bunlar sanatçının yapıtıyla, ayrıntıları ne kadar aktarabileceğiyle bağlantılıdır. İşte tam olarak bu noktada sanatın ve sanatçının özgürlüğü bir kez daha kendini hatırlatmaktadır. Çünkü bir sanat eserinin aktarımı, ayrıntılarının özgürlüğüyle ve sanatçının özgür dünyasıyla alakalıdır. Toplumsal (kültürel) hayatta sanatın özgürlüğü demek yeni sanat eserlerinin paylaşılması demektir.
Sanat ve kültürü eylemsel olarak yorumladığımız zaman, sanat ve kültürü birey ve toplum uzamının ifşası olarak niteleyebiliriz. Bireyin ve toplumun her hareketinin bir eylem olması ve her davranışın kültürel kodlarla ilintili olması; sanat ve kültürü eylemsel kılmaktadır.
Sanat biçim yaratma eylemidir. İnsan olarak tarihten günümüze doğa ve çevre ile ilişkilerimizin sonucunda tüm ilişkilerimizi yaşanmışlık hâliyle bırakmayıp, değiştirmek isteriz. Yaşama etkin olarak katılmanın açıklayıcısı olan bu ilişki, yaratıcı olmanın biçimsel koşullarını doğurmaktadır. İnsan yaşanmışlığının birikimi olan kültürün, sanatla buluştuğu yer burada başlamaktadır. Kültür, sanata malzeme sunarak devamlı değişim isteyen insanın sanat üretimine dönüşmektedir.
Sanat ilk ve son noktada insanı ve toplumları içerir.
Sanat insan ürünüdür.
Kültür, sanatın doğal kaynağıdır.
Sanat ve kültür toplumsal formasyonların taşıdıkları tüm nesnel nitelikleri yapılarında barındırırlar. İnsanı toplumsal ilişkileriyle tasvir eden sanat, kaynağını insan pratiklerinin toplamı olan kültürden almaktadır. Zira sanat ve kültür insanın, geniş anlamıyla toplumun yaşam kökleridirler.