Şiir
-
AYLİN TAMAKAN NERGİZ – YOLCULUK
ne gülecek kadar coşkulu ne ağlayacak kadar hüzünlü dağlarını dizi dizi geçirdiğim heybetiyle dimdik olan boynum kendi içinde buruk şimdi ağaçlarını yüreğime taşıdım kökleri damarlarımı yırtarak volta atar durur içimde dallarına bağladım umutlarımı göbek bağımda filizlendirdim kanımın karasıyla suladım seyyar bir yara bu dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönen tilki misali bir müebbet mahkumudur gurbet içinde gurbet…
-
HEYBET AKDOĞAN – YAŞAMAK TABUT BOYU
perdesiz bir tiyatro hayat çile işlemiş ellerimle parmaklarımdan kayıp giden yarınlarım nerede tersine ilerlerken saatler boyu devriliyor gökdelenlerin neferler salınıyor barışa yaşamak tabut boyu artık savaşlar okşuyor bedenimi ateş ve barutla ısınan dünyada şafak kirpiklerime kavuşurken vuruldu söndü gözlerimin ışığı çocuklar gömüldü güneşsiz yurtlara kurumuş gül dallarından ateşler yakın uygarlığın karanlığına günaydınsız kalmış yeryüzü göğe veda etmiş mavi bulutların hüznü
-
ERSİN TAŞDEMİR – PARADOKS SARHOŞ
Dalgın bir hayatın başındayım Düş ile rüya arasında bir barda Diplomasız astrologlar kentinin ortasında Önyargı cennetinin deryasında Olamamışım yine sarhoş Hangi gezegene hangi yıldız konmuş Elmayı silerek paylaşanımız hümanist Çok okuyanımızın adı komünist olmuş Çok sevişen çok günahkârmış Çocukları öldüren tövbe haşa adamdan Kendi suçunu da bağışla Tanrım İstediğin mekâna itirazsız kalayım Hep bir kötü, hep bir çirkiniz Kimseye yaranmak olmadı derdimiz Kalk gidelim artık bitti meyimiz Soğuktan terledi dilimiz
-
Aylin TAMAKAN NERGİZ/KIZIL ORMAN
Bazen yağmurun peşine takılıp ormanın derinliklerine doğru geldiğimi farketmiyorum. Kuytularında hep kaybolduğum sessiz, kızıl bir orman. Ağaçları hafif dalgalı nabzı dallarında dallarla gövde arasında sıkışmış yaprakları. Arsız sarmaşıklar önce vadileri sonra dilimi sarıyor kökleri iliklerime dayanmış her bir hücremden sıkıştırıyor. Ben yağmurun peşinde yağmur benim sessiz dokunuşlarla yudum yudum varıyor toprağa. Çatlakları boğulan kayganlığı boza dönen toprak damla damla emiyor kevseri… Yağmura dokunsan kızılca kıvılcım kopacak damlalar saçılacak. Toprağa dokunsan çatısı çatlayacak volkan olup patlayacak. Harlandıkça yağmurdan bacasından çığlıklar tütüyor ormanın…
-
AYHAN SARI / ZALİMCE İNSANLAR
Çoğul kelimeler yazacağım bugün Ayrıntılar olacak içinde Yıkıntılar yıpranmışlıklar da olacak Umutlar olmadan Kara fantezilere bulaşmış kabuslar Yaşadıkları dünyayı umursamayan ruhsuzlar Olacak mesela Mutluluklar olmadan Namussuzlar sırıtacak sıra sıra Arsızlar utanmadan gülecek Huysuzlar ortalığı birbirine katacak Sevmeler olmadan Savunmasızlar ise Gülemeyecekler yaşadıkları hayata Gülleri dalından kopartırcasına travmalarla Göremeyecekler güzellikleri Hayata tutunamadan Ya masumlar Masum maskesine bürünmüş kurşunlarla Ölecekler belki de masumca Ya da yalanlar olacak beyazlar içinde debelenen Geleceği bellenmemiş Küfürlere yaklaşan Öfkeler olacak sinsice köşesine çekilmiş Ve kinler olacak günü geldiğinde kan kusacaklar Gerçekler yok olmadan Bir bir…
-
SERVAN ERDİNÇ – APARTMANLAR HATIRALARI ESKİTİYOR
Bir hüzünle yıkılıyorsa dağ gibi kadınlar, adamlar Rakı içerken Allah’a sığınan insanlar çoğalıyordur yüreğimde Bir çiçeğin suya elini uzatamamasına aldırmazlık edemem Edemem yoksulluğu şiirlerimde un ufak Omuz omuza vermek yıkamıyor işte kapitalizmin menfur kapılarını Seni seviyorumların değil, birlikte tebessümler büyütmenin mevsimidir Ama Apartmanlar hatıraları eskitiyor…
-
R’ULAŞ KARAKUŞ / SÜR NEFESİNİ NEFESİME
iskelene yanaşıyorum içimi kabartan bir denize kuruludur iskelen ağzında dansı martıların hiç susmaz vücudunla arındırmalıyım soğuyan vücudumu sarmalı soymalı çıplaklığında kışlamalıyım saçların rüzgârın korosu saçların ıslak saçların hatırası bir kavmin boynuma. altını çiziyorum bir kitap gibi her cümleni kalın kalın değdirerek ve devirerek harflerimi sonsuz çiçekli gövdene saçların sevgilim, saçların ayrı bir mevsim saçların ıslak saçların atlas yorgandır sabahlarıma. kötürüm ağaçları diriltelim nefesini sür nefesime.
-
TANER DENİZ – İZLER
Ey ölüm -Ki her daim kalbimle gördüm- Bu köhnemiş kapıyla bu titrek uykuya Kaç defa bir tufan olup da uğradın -Oysa çoktan ıskalamış ve bırakmıştın Bir tenden geçmiş olmayı Ama bir terden geçememiş olmayı- Her geçen gün öldürüyorsun dehlizlerinde umudu Zaman en tehlikeli silahınmış senin Ve umut en masum failin Ya gerçekten hiç bulunmadın burada Ya gaipten bir eşikte çokça bekledin Şimdi pusuların bile tek nefesken senin Hükümlerin kılıçtan da keskin Açtığın izleri kapatma sakın -Ki hatırlatsın kendisini-
-
ÇELİŞKİLİ İLİŞKİLER
kalp atışlarımın ritim bozukluğuyla doğru orantılı gidiyordu dünya içmesem olmazdı… kararmış bir ruh tanıklığında eklemlerim çıkıyor yerlerinden haykırarak hepsi benim gibi umursamaz… eşsiz bir güzelleme değil bu sadece yazım hatası hatalarım belki de şu ömrümün en yaşanılası… sessiz sedasız reklam panolarının gözünden bakıyorum insanlara kendimi algılayamıyorum… kendimden eksiğim kendime dolu bir güzellik portresinde arıyorum önceden yazılı kaderimi… kaderimi okuyorum hiçbir şey yazıldığı gibi değil kandırıldım düşüncesi dolanıyor aklımda biliyorum kötü bir inanış benimkisi doğduğum topraklar üzerine dillenmiş bağırtıya gebe bir ahali vızıltısında saklı tüm korkularım her gürültüde bir can veriyorum istemsiz kaç canım kaldı bilmiyorum…
-
BARIŞ ÇİÇEK / ŞAH’SEN MAT
sesinde yorgun suların hüznü deniz atlarını şaha kaldıran kudret sesinde dolu dolu atan bir ülke kalbi I. kahverengi sabahları uyandıran bal gözlerinle gülümsersin; kuşlar havalanır kaşlarından dudaklarında kurumuş incir tedirginliğiyle saçlarına düşen yağmuru seversin kırlarda okudum yaralarını nakış nakış o dinmez bir sızı olup yüreğinde balamoz kargalar gibi yüzyıllarca yaşam sürecek II. göğe salıncak kurup bir peygamber edasıyla söylemeliyim ki yanıldın herkes gibi Karl Marks kötü donanımlı bir piyondu Hitler kırmızıyı seven bir ressam petrol uğruna çıkmadı tüm savaşlar Kabil’in kafasını yaran taş Raskolnikova ilham oldu bir vedanın burukluğu var üzerimde kendini bağışla III. belki Beyrut kokulu bir gülün arayışındayım belki Bitlis tütününün deminde savrulmaktayım solgunum, kuşkuluyum, kusurluyum yanıldın herkes…