Blog

  • Blog,  Söyleşi

    FEYZA MENTEŞ İLE SÖYLEŞİ / HASAN HÜSEYİN ÜLKER

    Okuyucularımız için kendinden bahseder misin? Feyza Menteş kimdir? Edebiyat yolculuğu nasıl başladı, nasıl devam ediyor? “İkinci katta yaşıyor, çoğu zamanımı gece ve gündüzün arasında huzursuz olarak tamamlıyorum. Çünkü bana yazdıran bu, ilham almaya ve ilham vermeye açık olduğum için genel olarak tüm enerjimi o huzursuzluktan alabiliyorum. Sonra huzursuzlukla birlikte sanki içimde bir yerlere şarapnel parçaları yığılıyor. İşte enerjim yükseliyor. İşte patlama. Bütün işim enerjimi harfler tüketerek harcamakla geçiyor ve bu durumdan memnunum, mutsuz olmaktan memnunum. Geliri yok, sigortası yok, diye çevremdeki herkes zamanımı boşa tükettiğimi söylüyor, annem bir öğretmen olmamı istiyorsa, babam bir memur… Onları oyalıyorum birazcık, acelesi yok ki. Hayat akıyor işte. Eh-eh! Neyse ki oda ve otogar arasında…

  • Blog,  Şiir

    ERBİL BOZTEPE -MAHKUM

    Cama vuran yağmurun her damlasında sen varsın süzülüp düşerlerken yere gidişin geliyor aklıma. Hasret türküleri dinliyorum hasretinle yanarken gönlüm ahların ağından özlem çekiyorum. Bilinmeyen sokaklarda buluyorum kendimi yabancılığımın şaşkınlığı içinde çıkmazlar topluyorum. Uzun uzun çalan bir düdük sesi ile çınlıyor kulaklarım bilmediğim sokakta bilmediğim suçu işlemişçesine kulağımı tırmalayan o sesten kaçmak istiyorum. Ürkek güvercin bakışları ile nefesimi dengelemeye çalışırken birinin bu duruma el atmasını bekliyorum. Düdük sesine sirenler eşlik ediyor ben çıkmak istedikçe çıkmazlar beni kendine daha çok çekiyor. Ellerimi kaldırıp bilemediğim sokakta bilmediğim suçun sorumlusuymuşum gibi bilmediğim kişilere teslim oluyorum. Ters kelepçe ile apar topar götürülüyorum gözlerim bağlı bilmediğim bir yere geliyoruz. İçerde bir ses ses emreden tonda. Bilmediğim…

  • Blog,  Deneme

    ZEYNEP AKKAPTAN – MECBURİYETİN GÜNAHA VEKİLİ

    Eski bir biblo gibi kilere kaldırılmış hayatlar. Dirilmeyi bekleyen hep bedenden fazlasıydı. Hüzün bir mısradan çoğalttı hepimizi. İnsan şapkasını önüne alıp da düşünmeli, oysa çocuklar ağlarken düşünmek de yetmez. Sırtındaki parkasını kolilerken, gözlerde müebbet yemiş bir hüzün, dişlerde gecenin tortusu var. Bir çığlığın kaç adı oldu, ufak bir aydınlığın adı hayattır. El sallayan elin beş parmağı da bu ufak aydınlıkta birdir. Kolunu yavrusu için feda eden insanlar, vicdanın tanımıdır. İçimizde ölenler, aydınlığı göremeden huzura kavuşanlar oldu. Bu uğurda nefesimizi tuttuk, evi olan çocukları uyuttuk, öyle ağladık. Yağan yağmur da pişmandır yağdığına. Gökyüzünün bulutları artık dumandır. Bir gecede biter her şey, yıkmak bu kadar kolaydır. Paramparça olan, evlerden de öte. Ne…

  • Blog,  Deneme

    ZEYNEP AKKAPTAN – KURŞUN KADINLARIN RENKLİ GÖZYAŞLARI

    Yurdumun bu verimli topraklarının ilk bereketidir kadın. Bir elinde çocuk, bir elinde adamı tutan öncül bereket, tüm dünyanın kahrı ile kavrulur. Çevremizde gözlemlediğimiz birçok tabloda mevcuttu, mutlulukta, acıda, heyecanda, renkleri parıldayan yeni açmış her çiçekte. Yüzümüzü döndüğümüz her aydınlıkta kadının varlığı kendisini belli eder, hayatı ilmik ilmik tanımlardı. Doğduğu dünyayı boyayandı kadın. Beyaz tuvallerin fonu olan erkekler bereketi bulmak, bu dünyaya meyveler sunmak adına, bu yarım hayatı kadın ile tamamlamak istedi. Fakat bu ağır bir kıskançlık olmalı ki, bu hak bilmezlik hırstan bir şiddet doğurdu. Tanrının bahşettiklerini bir çırpıda kıranlar, şeytanla aşık atmaya çabalayanlarla aynı kişilerdir. Kadının renkleri kıskanılarak ellerindeki çiçekler yerlerde kavruldu. Ne de olsa kadının sevgisi o yerlerde…

  • Blog,  Şiir

    AYKUT AKGÜL – PORSELEN BİR SONBAHAR PORTRESİ

    sağlam bir çiviye asacaklar resmini merak etme ayağa kalkman yetecek efsane olman için ruhun imrenmeyi öğrenecek bedenine ipe sapa gelmez saf şiirlerin hepsine gülüp geçeceksin bankaların hepsi bankların hepsinden daha lekelidir takım elbise hiçbir hareketi temsil edemez kendi iradesiyle bir nevi daima canını yokluyorsa bir acı hep aynı yerinden şiir yazmak ev ödevimdir benim bilinsin evim olursa buna ilk önce şiirlerim sevinecektir   bir cenaze ve bir nikah iki tane tören dualar ve ezahüratlarla vazgeçiyoruz kirlerimizden mecburen evcilleşiyor ezberlerimiz bir şarkı sürekli tekrara düşüyor gibi şaşırmıyoruz ama sanki bir önceki şarkı hep başka gibiydi kolalı gömlek ve turkuaz rengi pantolon kamelyalarda sabahlamak başkadır diyorum trafo kenarlarında sabahlamak başka sen niye…

  • Blog,  Şiir

    CEMAL KARSAVRAN – AŞKA MAHKUM OLMUŞ GİDER SÜRGÜNE

    Rastlantı değil ki seni tanımam Özenip de yaratmış san ki Mevla’m Gözünden yüzünden ve yüreğinden Nur saçıyorsun ruhuma gönlüme Elbet inanılması zor ihtimal Lakin yıllardır ertelenen ihmal Bundan böyle benim için ilmihal Rehberim oluyor kalan ömrüme Yazılan geliyor belki de başa Geç gelen bir sevda değiyor kaşa Ne yapsam da kapılıp bir telaşa Kalem çekiyorum bugüne düne Hayat sürprizlerle doluyor bazen Hem yazıp okuyan hem de çok gezen Gözünü dört açıp hileyi sezen Tökezlemez doğru bakar önüne Algı ile yatıp düşle kalkanlar Eninde sonunda sevgi bulurlar Bu beklentilerde mutlu olurlar Huzurla uyanıp yeni bir güne Nihayete ermişse bu saadet Cemalim ömründe ister keramet Yok mu sende biraz insaf merhamet Fesleğen…

  • Blog,  Deneme

    FEYZA MENTEŞ – SÖZ

    Kalbimde kan doldu, beni ihbar edin polislere, gelsinler. Benden sıkıntılar patlamadan gelsinler ve şu yüklü torbayı kaldırsınlar üstümden. Kalan son savaşıma göğsümü siper etmeden, bu zahmete girişmeden, gömleğimi içeri atsınlar. Gömleğimle beraber acımı sorguya çekmeden önce, içeri atsınlar. Beni içeri atıp, sormasınlar bir daha. Yokluğum tecelli olsun ve gittiğimin perde arkası aralansın. Bu dava burada biterken ben, mağlup düşeyim rakıya ve şarkılara. İşe yaramaz yanlarımı soluyup, bana kızmayın. Zehirli ayrılık tinerini çekin kafamdaki köşe başlarında. Söz bir buğu, aşk tıpkı filmlerdeki gibi geçici bir sis kalsın. Nerede olduğumu bulmak istiyorsanız otogarlara bakın. Çay ve simit satan kafeteryada, elinde sigarayla Kars yolcusuna bakanım ve bir dikiş atığıyla, bir sonraki turuyum, dünyanın.…

  • Blog,  Deneme

    HASAN HÜSEYİN ÜLKER – BAŞI SONU BELİRSİZ CÜMLELER

    Hileli bir adım bu, aldığım nefeslerin korkusuz karanlığına atılmış çok uluslu bir devinim. Kimim, neyim, neciyim? Kaybettiğim yolu doğru kılmış bir deli, olmayanı “mış” gibi yapan bir divane.  Manzarası kalabalıklar olan; yalnızlığa sığınan, teklikten sıkılan, umursamaz bir gecede görmeye çalışan… Dur orada! Daha fazla girme düşüncelerinin girdabına, çözmen gereken bir bilmece değil ki bu, yaşaman gereken çıkamadığın kör bir kuyu. Gören yolunu kaybetmişsin der, doğru. Fakat bilmez bilerek kaybettiğimi. Bilmediğim yollar arındırıyor beni günahlarımdan, daha iyilerine meşale oluyorlar. “Arınmak dostum, daha kötülerini yapmak için bir aracıdır” dedi. Yeni günahlara yer açmanın heyecanı kapladı beni. Yeterince düşününce insan yapmasa da yetiyor ona. Neden bilmiyorum. Gerçekleşmeyeceğini bildiği için yetiniyordur belki de. Tatmin…

  • Blog,  Şiir

    RIDVAN YILDIZ – V KESİĞİ

    Her yıl bu zamanlar beni hasta ediyor Kuzeye doğru giden ok Önünde bir keder terk eder onu Değişen ne İyi olmaya çağrılıyor en iyi insanlar tarafından Üretken olmaya çağrılıyor bir hap Arkasında uyku bozukluğuna uzanan   Her şeyi paylaşmak Her şeyi vermek, kendini bile Komşun olmayana iyilik olsun bir düş kesiği Her şey kabından fazladır   Mandalina kabukları kapanmayacak Zaman farkı aç dakikasıdır fakir adamın Siz pahalı bizimkiler Siz plebiler gelin Ben pahalı kombinlerimi giyip Ucuz otobüsle Alpler e gideceğim   Soğuk ve yalnızlık yan yana biri doğu biri batı Rahatlamaya uygun değil yatağım Dedim…Dedim Kar karanlığın çingenesi Işimi yaptım dedim Notaların üzerinde kabuk değiştiren kedi Kulağımda sen vakti Mesken…

  • Blog,  Deneme

    İRFAN ERDOĞAN – BABAMDAN ÖYKÜLER

    “Hüseyin bizdendir onun arabasına binelim” Çocukluğumuzda bizim köylüleri, genelde Elbistan pazarına iki minibüs taşırdı. Birisi bize 10 km mesafede bulunan Kozluca köyünden Dursun amcanın dolmuşuydu. Ötekisi de bize yaklaşık 40 km uzaklıkta bulunan Kubat uşağı köyünden dolmuşçu Hüseyin amcanın dolmuşuydu… Bizim köy ve civardaki köylerin hemen hemen tamamı alevi köylerdi. Bunlardan sadece Kozluca ve Amok uşağı dediğimiz bu iki köy sünni kökenliydi. Bundan dolayı da köylüler genelde Elbistan pazarına gitmek için alevi kökenli Hüseyin amcanın dolmuşuyla gitmeyi tercih ederlerdi… Eğer o gün Hüseyin amca, köylülerin hepsini dolmuşa alacak yeri yoksa da köylülere” Elbistan zaten 45 km bu yolcuları eleteyim dönüyorum bekleyin ha” diyerek tembihler, pazara gitmek için yoluna devam ederdi. Yaklaşık bir saat…